Otonom Sürüşün Önündeki Sorunlar

Otonom Sürüşün Önündeki Sorunlar

Teknolojinin Hukukla Sınavı

Günümüzde otomotiv endüstrisinin en iddialı projelerinden biri olan otonom sürüş teknolojisi, büyük yatırımlar ve yoğun Ar-Ge çalışmalarına rağmen birçok zorlukla karşı karşıya. Bu teknolojinin yaygınlaşmasını engelleyen temel sorunlar arasında teknik sınırlamalar, etik ikilemler ve hukuki boşluklar öne çıkıyor.

 

Otonom araçların en büyük zorluklarından biri, karmaşık trafik ortamlarında insan seviyesinde karar verebilme yeteneğine ulaşmak. Özellikle belirsiz senaryolarda, örneğin yol çalışması gibi anormal durumlarda veya trafik işaretlerinin çelişkili olduğu noktalarda, sistemler beklenen performansı gösteremeyebiliyor. Sensörlerin yağmur, kar veya yoğun sis gibi olumsuz hava koşullarında yanılması da güvenlik riskleri doğuruyor. Geçtiğimiz yıl bir otonom test aracının, yola aniden çıkan bir hayvanı fark edemeyerek kaza yapması, bu teknolojinin halen insan reflekslerinin gerisinde kaldığını gösteren örneklerden biri oldu.

 

Kazalar karşısında alınan önlemler her geçen gün artıyor. Yapay zekâ algoritmaları, gerçek dünyadan toplanan milyonlarca kilometrelik veriyle beslenerek daha akıllı hale getiriliyor. Sensör füzyon teknolojileri sayesinde lidar, radar ve kamera sistemleri birbirini tamamlayacak şekilde güncelleniyor. Buna rağmen, Arizona'da bir yayanın ölümüne neden olan Uber kazası gibi vakalar, son olarak Tesla’nın Robotaxi modelinin yaptığı kaza, sistemlerin henüz %100 güvenilir olmadığını acı bir şekilde ortaya koydu.

 

Hukuki altyapı konusundaki belirsizlikler ise bambaşka bir tartışma konusu. Otonom araçların karıştığı kazalarda sorumluluğun kimde olacağı, küresel ölçekte netleşmiş değil. Almanya gibi bazı ülkeler, yasalarda değişiklikler yaparak "sürücüsüz araçlarda üretici sorumluluğu" ilkesini benimserken, ABD'de eyaletler arasında farklı uygulamalar görülüyor. Örneğin Kaliforniya, test izinleri konusunda esnek davranırken, bazı eyaletler otonom araçların yollara çıkmasına hala temkinli yaklaşıyor.

 

Üreticilerin tutumu ise genellikle savunmacı bir çizgide seyrediyor. Çoğu firma, kaza durumunda sorumluluğun paylaşılması gerektiğini savunurken, tam otonom seviyedeki araçlar için "üretici hatası olmadıkça tazminat yükümlülüğümüz yok" açıklamaları yapıyor. Tesla'nın "Full Self-Driving" sisteminde yaşanan bazı kazalar sonrası yapılan mahkeme süreçleri, bu alandaki hukuki mücadelelerin ne kadar karmaşık olabileceğini gösteriyor.

 

Gelecekte, otonom araçların güvenilirliği arttıkça ve yasal çerçeveler oturdukça bu sorunların aşılacağı öngörülüyor. Ancak şu anki tablo, teknolojinin hukuktan daha hızlı ilerlediğini ve bu uyumsuzluğun ciddi sorunlar doğurabileceğini gösteriyor. Sigorta şirketleri, hukukçular ve otomotiv devleri arasındaki iş birlikleri, bu geçiş döneminin en az sancıyla atlatılması için büyük önem taşıyor.

 

Bu süreçte yaşanan her kaza ve açılan her dava, aslında otonom sürüş ekosisteminin olgunlaşmasına katkı sağlıyor. Teknolojik gelişmeler kadar, hukuki ve toplumsal kabullenmenin de bu devrimde kritik rol oynayacağı aşikâr.

Otonom araç teknolojisinin yükselişi, sigorta sektörünü kökten değiştirebilecek bir dalgayı da beraberinde getiriyor. Sigorta şirketleri, bu yeni dönemde hem fırsatları hem de riskleri dikkatle değerlendiriyor. Klasik otomobil sigortaları, riski büyük ölçüde sürücü hataları üzerinden hesaplıyordu (hız, dikkatsizlik vb.). Otonom araçlarda ise riskin %90’ının yazılım, donanım ve üretici kaynaklı hatalara kayması ve henüz bu sahada yeterli istatistiğin üretilmemiş olması prim hesaplamalarını zorlaştırıyor.

 

Volvo ve Mercedes gibi markalar, kendi bünyelerinde üretici sorumluluk sigortaları sunmayı planlıyor. Volvo 2025’ten itibaren otonom araçlarında "kazada sorumluluk bizde" taahhüdü verecek.

 

Veri tabanlı dinamik primler olarak bilinen ve araçların gerçek zamanlı performans verileri (yazılım güncellemeleri, sensör sağlığı vb.) üzerinden “kişiselleştirilmiş sigorta modelleri” geliştiriliyor. Tesla’nın kendi sigorta programı bu modelin öncüsü. Yarı otonom olarak bilinen Seviye 2-3 araçlarda (örneğin Tesla Autopilot), sürücülerin sisteme aşırı güvenip müdahalede gecikmesi, kaza oranlarını geçici olarak artırma potansiyeli barındırıyor. Sigorta şirketleri bu dönemde primleri yükseltme eğiliminde.

 

Öte yandan otonom araçların siber saldırılara açık olması, siber güvenlik sigortalarını zorunlu kılıyor. 2023’te bir Jeep modelinin hackerlar tarafından uzaktan ele geçirilmesi bu riski somutlaştırdı. Avrupa Birliği 2024’ten itibaren otonom araçlar için üreticinin sorumluluk sigortası yaptırmasını şart koşuyor. Türkiye’de ise şu an için otonom araçlara özel bir sigorta modeli yok, ancak TSB (Türkiye Sigorta Birliği) bu alanda çalışma grupları oluşturdu.

 

Uzun vadede tam otonom araçların kaza oranlarını %80 azaltabileceği öngörülüyor. Bu durumda klasik kasko poliçeleri tarih olabilir veya primler büyük oranda düşebilir.

Sigorta şirketlerinin veri analisti ve risk danışmanı konumuna geçmeleri de bir diğer ihtimal.

Sonuç olarak sigorta sektörü, otonom devrimi bir "tehdit" değil, dönüşüm fırsatı olarak görüyor. Ancak bu geçiş, üreticiler, hukukçular ve sigortacılar arasında iş birliğini zorunlu kılıyor.